Modern Sinemanın Katili: Prodüksiyon
Öncelikle prodüksiyonun ne olduğunu açıklayalım. Prodüksiyon dediğimiz şey bir filmin maddi kısmını ilgilendiren bölümüdür. Yani filme sağlanan bütçesi olsun, filmden gelecek karların hesabı olsun filmin parasal konuları prodüksiyon isminde toplanır. Ya da dilimizde "yapım" ve "yapımcı" kelimelerini üstlenmiş parçasıdır filmin. Bu adamlar filmin mekanları neresi olacak, ne yapsak bu film daha çok izlenir, bütçeyi nerelerde daha az harcayabiliriz gibi sorularla dolaşırlar. Çoğu zaman hepimizin bildiği "Warner Bros.", "20th Century Fox" gibi şirketler bu rolü üstlenir. Peki bu yapımcılar neden katildir? Yani "sinemayı katledenler" derken tam olarak neyi kast ediyorum? Örneklerle açalım.
"Yeni Dünya'nın özgür senaristlerinin başlıca düşmanları"
"Her şeyi geçtim ama Rachel'la olan samimi ilişkilerin beni itti senden be Harvey."
Gelin çizgi roman dünyasında Batman'in en azılı düşmanlarından olan Two-Face'in neden bu kadar tutunamadığının gerçek sebebine bakalım.
Christopher Nolan ve David S. Goyer Batman Begins filminin senaryosunu yazarken Bruce Wayne'in çocukluk arkadaşı, sırdaşı, yol göstericisi olarak Rachel Dawes karakterini değil Harvey Dent karakterini kullanırlar. Bu şekilde ileride Harvey yüzünü kaybedip delirdiğinde hem Batman için büyük bir yıkım olacak, hem de seyirci için altı dopdolu bir kötü karakter ortaya çıkmış olacaktı. Ne oldu? Stüdyo serideki kadın karakterin azlığından bahsedip "bu herifi atın yerine bir iki kadın koyun" dedi. Neden? Filmin bir erkek filmi olmamasını istediler ve bunu da harika bir karakteri hikayeden çıkarıp "kadın" vazifesi görsün diye birini ekleyerek yapmayı düşündüler. Bağımsız sinemadan yeni ayrılmış ve bir stüdyo altında çalışmaya başlayan Nolan, ister istemez prodüksiyonun bu teklifini mecburen kabul etmiş durumda kaldı.
Buradan yakın bir örneğe geçelim: Chronicle. Kimi filmi sevdi, kimi "bu ne allasen" deyip tersledi. Bağımsız sinemadan çıkmış bu film, tuhaf bir kaynaktan özel yetenekler kazanan üç gencin bu güçleri kendi sıradan yaşamlarında sıradan işlerinde kullanmalarını anlatıyordu. Tabi karakterler geliştikçe hikaye güzelleşmeye başlamıştı fakat filmde güçlerin geldiği kaynak açıklanmamıştı. Bu filmin peşi sıra devam filminin geleceği ve güç kaynağının açıklanıp hikayenin derinleştirileceği söylendi. Senarist uzun uğraşlar sonucu yapım ekibindeki bazı kimselerin söylediğine göre ilk filme nazaran on numara bir senaryo çıkardı. Fakat stüdyo -evet, devam filmini yanlış hatırlamıyorsam Warner Bros. üstlendi- ne yaptı beğenirsiniz? "biz hikayenin devamını istemiyoruz, ilk filmin aynısından olsun" dediler. Yani yine üç çocuk güç kazanacak falan filan. Nihayetinde gayet umut vaat eden Chronicle projesi rafa kalkmış oldu.
"Madem ki ilk film idare eder, o zaman neden hikayeyi genişletmek yerine aynısını bir daha çekmiyoruz ki?"
Eğer çekeceğiniz filmi özellikle mahvetmek istiyorsanız senarist kadrosuna yapımcılardan birisini eklemeyi unutmayın. Tıpkı muhteşem bir evreni berbat bir filme dönüştürülen Green Lantern'daki gibi. Masraftan o kadar çok kaçılmış ki en büyük olayı görselliğe dayanan bir karakteri sırf muhabbetle geçiştirmişler koca film boyunca.
Yine senaristi, yönetmeni ve yapımcısının aynı kişi olduğu efsane seriye bakalım: Star Wars! Üç görevi de kendi başına üstlenen George Lucas sırf filmler her yaştan seyirciyi çeksin diye saçma işlere kalkışıyor. Jar-Jar Binks ve Ewok'lar gibi oyuncaklarını satmayı planladığı karakterler ekleyip muhteşem bir potansiyele sahip filmleri sahne sahne bir güzel katlediyor. Sırf filmlerden kazandığı parayı katlamak için yeni projelerde çalışıp, Star Wars sinematik evrenini genişletmek yerine eski filmlerde ufak değişiklikler yapıp tekrar vizyona sokuyor. Bayanlar baylar, işte karşınızda kitle katili George Lucas!
Sanırım katletmek derken kast ettiğimi gayet iyi anladınız bu örneklerle. Daha buna benzer bir çok örneği gözüm kapalı sayabilirim; hell, sanki öte türlü kağıttan okuyoruz da. Zack Snyder'ın insanüstü çabalarla bugünkü muhteşem Watchmen'in prodüktör elinde kuşa döneceğinden bahsetmiyorum bile. Yapımcılardaki bu kafanın sebebi ne peki? Yine tek kelimeyle cevaplıyorum: kâr!
Yani adam bakıyor ki film ciddi havada gidiyor, "Neden komedi severleri de çekmeyelim ki?" diyor ve sadece kendisinin güldüğü aptalın tekini "komik karakter" diye filme ekliyor. Erkek egemen bir film mi gördü, hemen atlıyor "beyler testesteron kokuyor buralar, şu hatun güzel onu da koyun" diye pat diye alakasız bir kız veriyor. Senarist de bu olmadık yerden gelen kadın oyuncuyu ne ön liberoda ne de orta sahanın ilerisine koyamayınca filmde seks objesi yapıyor. Ya da baktı esas oğlanla esas kız filmi sırt sırta götürüyor hemen müdahale ediyor "neden sırt sırta gidiyor ki bunlar, seyirci sevmez la bunu" diyerek alakasız bir yerde ikisini öpüştürüyor.
"Bugün, filmin sonunda esas oğlan ve esas kızın çok yakın olmasına rağmen öpüşmedikleri Constantine filmini sana veren Allah için ne yaptın?"
Prodüktörlerin en büyük düşmanlığı da kitap uyarlamalarına olsa gerek. Yazılı bir eserin sinema uyarlaması her zaman hikayenin ve karakterlerin katledilmesiyle sonuçlanır. O konulara hiç girmiyorum zaten, okuduğunuz kitabın vasat uyarlamasının verdiği hissi gayet iyi biliyorsunuzdur eminim. Ama prodüktörün sırf izleyici gaza-şevke-artık ne diyorsanız ona gelsin diye katlettiği bir örnek: Kick-Ass. Orijinal, uyarlandığı eserde genç baş karakter aşık olduğu kıza yakın olabilmek için eşcinsel olduğunu söyler, bir müddet yakın olsalar da kız çocuğun eşcinsel olmadığını öğrenince bizimkinin kıçına tekmeyi basar. Filmde ne oluyor peki? Kız olayı öğrenince çocuğa aşık oluyor! eöğhk!
"Bazı yanlış tercihlere kurban gitse de gayet güzel bir film Kick-Ass"
İzlenecek yol ne peki? Biz bu senaryosu katledilip klişeye dönmüş filmleri izlemek zorunda mıyız? Ne yapacağız?
1-Daha önce Size Baba Diyebilir miyim? başlıklı yazımda da belirttiğim gibi klişeyi kendi sanatı olarak kullanabilen kişilere yönelin. Bu tür yönetmenleri bulun, takip edin ve onların yapılan tüm kısıtlamalara rağmen tarzlarını konuşturmalarına şahit olun. ((uu beybi))
2-Bağımsız sinemayı takip edin. Bağımsız sinema dediğimiz prodüktörlerden uzak yapımlardır. Birçok harika yönetmen stüdyo zincirlerini boyunlarına geçirmelerini bu bağımsız sinemada yaptıkları harika işlere borçludur. Darren Aronofsky, Christopher Nolan, Guy Ritchie bağımsız sinemadan gelmedir. Memento, Requiem For a Dream, Snatch, Reservoir Dogs, Usual Suspects, gibi filmler stüdyo sınırlamasının katledemediği bağımsız ürünlerdir.
Prodüktörler katletmeye devam edecektir, bizlerse bu katliamda damak tadımıza uygun işler bulmak için başka yollara sarılacağız. Onlara karşı yapacak bir şeyimiz yok. Cinayete ses çıkarmadığımız, bu tür filmlere prim verdiğimiz için bizler de suç ortağı olacağız. ((koyduğu lafı öven bir cümle var bu parantezde))
Bir yazının daha sonuna vardık. Sırada 1982 yapım Blade Runner filminin incelemesi var. Bizde kalın, esen kalın...








Hiç yorum yok:
Yorum Gönder